7 Ocak 2007 Pazar

60'ların sonu Hasanpaşa'dan... (1)

Altmişların sonu Kadıköy Hasanpaşa... Anımsadıklarım; Ali Ruhi Sokak'ın köşesinde bir arsa var, çocukların toplanıp top oynadığı bir yer... Tüm sokaklar cumbalı ahşap evler, kadınlar yaz akşamlarında kapı önlerinde oturur, birbirleriyle sohbet ederler. Kimi sebze ayıklar, kimi örgü örerken, dedikodularını yaparlar.

Ana cadde parke taştan, her sabah memur ve işçilerden oluşan bir kuyruk caddede dolmuş sırasında beklerler... Ali Ruhi'nin cadde köşesinde Laz Bakkal'ımız, onun yanında sokak içinde francala fırını. Fırından mı çıktı, bakkaldan mı, anımsamıyorum, büyük bir yangın günün birinde yine bu bakkal dükkanını kül etti. Fakat İbrahim, daha küçük bir çocukken bile dikkatimi çeken menekşe gözlü güleç yüzlü eşiyle yeniden inşa etti bakkalını ve sonraki yıllarda kızlarıyla birlikte çalışarak seksenlere kadar bu dükkanı ayakta tuttular.

Fırından her sabah mis gibi francala kokuları gelir; bugün ortadan kaybolmuş bir francala unudur ekmeğe lezzetini veren... Sabahları bir koşu, sıcak sıcak sandviç ekmeklerini aldığımı, annemin güzel sandviçler hazırladığını anımsıyorum.

Bir diğer bakkalımız Acem Efendi, caddenin karşı tarafında... Koca ve karanlık bir dükkan, ahşap ve cam karışımı vitrinlerin arkasında açık başlı, kemik gözlüklü ve miyop olduğu için kalın camlardan gözleri zor seçilen ufak tefek Acem bakkalımız, mavi önlüğü içinde, elleri cebinde. Yaz sıcağında bile loş ve serin olan bir mağaza genişliğindeki bu bakkalda ne ararsanız bulurdunuz... Acem bakkalımızın benim hiç görmediğim eşinden yana ciddi dertleri olduğu söylenirdi.

Manav Demir amca yine caddenin karşısındaki dükkanı. Kırmızı yanaklı bir adam anımsıyorum hayal meyal, biraz aksi gibiydi ama Paskalya döneminde yuvarlak tel bir sepet içinde rengarenk yumurtalar satardı. Çocuklar için zaten bir renk cümbüşü olan bu manavda yumurtaları o zaman hiç garipsememiştim ama şimdi nedenini merak ediyorum. Kendisinin Arnavut olduğunu söylemişlerdi ama belki de Musevilik vardı kanında veya müşterileri arasında azınlıklar vardı, bilemiyorum.

Laz Bakkal'ın yanında cadde üstünde ahşap büyükçe bir evde yalnız başına Erzurumlu (acaba Erzincanlı mıydı?) bir hanımağa yaşardı. Üst katta serin büyük bir oda ve duvarda nakışlı çok güzel bir kilim vardı, nedense zaman zaman bu evdeyim. Evin içinde sessiz ve soylu bir edayla gezinen bu yaşlı hanım bana şeker ikram ediyor, yedi sekiz yaşımdayım...

Kısa kısa aklıma gelen bazı enstantanelerden, biraz da aceleyle söz ettim. Unutmamak için hızlıca anımsamaya çalışıyorum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Laz Bakkal,laz bakkal hmm sonra da televizyona mı transfer olmuştu o:))
Süper market çağı gelince Laz bakkal işsizlikten kendini emekliye ayırdı galiba. Acemi ise hiç tanımadık. Renkli yumurtalardan isterseniz Avrupa yakası, Taksim civarında hala mevcut. Gördüğünüz gibi ben de az buçuk Hasanpaşa külliyatını biliyorum:))

seandriver dedi ki...

sevgili nicomedian,

blogunuzu ziyaret ettim. cok guzel ama sık yazmiyorsunuz galiba... hasanpasa ile ilgili anilariniz varsa lutfen yazmayi ihmal etmeyiniz... benim hasanpasam kadikoy'e tabanvay egzos kokusu yerine bol oksijenli bir yuruyusle bes dakikaya inilebilen bir yerdi.. sonbahar aylarinda yuzlerce sigircigin gokyuzunde dalgalanarak dans ettiği gunlerden soz ediyorum. simdi burnumuzu tikayarak geciyoruz oralardan... sevgilerimle.